Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi41
Bugün Toplam670
Toplam Ziyaret850181
Takvim
Saat
KÜNYE
MUT'TAN HABER GAZETESİ
Kurucusu: Sıtkı SOYLU
İmtiyaz Sahibi: Ali Yaver SOYLU
Yazı İşleri Müdürü: Halil SÖYLEMEZ
Tel: 0324 774 13 69 
www.muttanhaber.net
e-mail:
aliyaversoylu@hotmail.com
U
ETS : 15016-10186-48762

Özgür Yazıcı yazdı...

KAYNAYAN KAZAN ORTADOĞU

Çocuğuna “SAVAŞ” ismini koyan insanları oldum olası anlamış değilim. Çünkü “SAVAŞ”ın anlamı; toplulukların ya da ülkelerin istediklerini, politika yoluyla çözemedikleri durumlarda kuvvet ve diğer araçlar yoluyla çözme çabalarıdır. Sonuç; kan, şiddet, acı, ölüm ve ağıtlarla, toplulukların ya da ülkelerin istediklerini almış olmasıdır. Değer mi? Sanmıyorum. Ben aslında hiçbir savaşın galibi olmadığına inananlardanım.

Kaynayan kazan Ortadoğu diyoruz; son günlerde bu cümleyi çokça kullanıyoruz. Peki ne oldu Ortadoğuda da kaynadı sular? Hangi ülkeler dama taşı gibi ardı ardına düşürüldü? Amaç neydi? Ortadoğuda yaşanan savaş mıydı yoksa bir dış politika baskısı mı? Öyle ya diğer savaşlardan farklı bir kelime eklendi artık dünya savaş literatürüne; MUHALİFLER. Yani; bir ülkenin iç karmaşa ortamını yaratmak adına her türlü alt yapıyı hazırlayan insanlar topluluğu.  Peki nasıl oluyor da, bir ülkenin kendi halkı, kendi bayrağına muhalefet edebiliyor, ne karşılığında???

Mart 2003 yılında, ABD kuvvetlerinin Irak’a girmesiyle başlayan ve o günden sonra dur durak bilmeden öldürülen, çoğunluğu sivil halkla devam eden bir kan gölüne dönüştü Ortadoğu. Irak işgalinin başladığı günden bu yana, Irak’ta iki buçuk milyon insan öldü. Korkarım Irak’lılar diktatör Saddam Hüseyin’i mumla arıyorlar.

Tunus’ta Kasım 2010’da “Yasemin Devrimi” adı altında başlayan gösteriler, Ocak 2011’de Zeynel Abidin Bin Ali’nin başkanlığı bırakıp, ülkesinden kaçmasıyla, Mısır’da Mısır Devrimi adı altında, Ocak 2011’de başlayan gösteriler Şubat 2011’de Mısır cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in istifasıyla yumuşadı.

Libya’da Şubat 2011’de başlayan ve Ekim 2011’de Muammer Kaddafi’nin kendi halkı tarafından linç edilerek öldürülmesiyle son bulan bir isyanlar zinciri… Kaddafi’nin ekonomik gücü ve uluslar arası bağlantıları bile bu isyanları durdurmaya yetmemişti.

Bunlar en hararetli iç isyanlardı. Yine, Yemen, Bahreyn, Ürdün, Cezayir, Sudan, Fas, Uman’da hafif şiddetli isyanlar yaşanmıştır. Bu ülkelerdeki isyanların, hafif şiddetli yaşanma sebebi; sanırım devlet idarecilerinin fazla direnmeden kendilerine sunulan koşulları kabullenmesiydi.

Bu isyanların tamamının, sanki bir düğmeye basılmışçasına art arda olması tesadüfi bir durum değildi. Fakat bu isyanların içinde en ilginci Libya idi. Gazete manşetleri, Muammer Kaddafi’yi “42 YILLIK DİKTA REJİMİNİN ZULMÜ BİTTİ” başlıklarıyla sundu afiş afiş. Peki dış basının “ZULÜM” olarak değerlendirdiği, Kaddafi’nin ülkesinde halkın refah seviyesi ne durumdaydı? ÖNCELİKLE LİBYANIN EN BELİRGİN ÖZELLİĞİ, DÜNYADA EN BORÇSUZ ÜLKE OLMASIYDI. Evlerde kullanılan elektrik, su, doğalgaz ücretsizdi. Eğitim, sağlık ve ilaç giderlerinin tamamını Libya Devleti karşılıyordu. Çok tuhaf gelecek ama Libya Devleti’nde halktan vergi almak diye bir uygulama da yoktu. Dünyada en pahalı akaryakıtı tüketen bizlerin para birimiyle karşılaştırırsak, benzinin fiyatı 0.08 avro yani 20 kuruş. Evlenen her aileye 150 metre karelik ev veriliyordu. Ayırım yapılmaksızın, her aileye bizim para birimimizle, her ay 760 lira maaş ödeniyordu. Üniversite mezunları iş bulana kadar yine devlet tarafından maaşa bağlanıyordu. Yurt dışında eğitim alan öğrencilere yaklaşık 3700 lira burs ödeniyordu ve en adiliyse petrol gelirinin % 90’ı halkın giderlerinde kullanılıyordu. SANIRIM LİBYA’DA, “ADALET MÜLKÜN TEMELİ” idi. Şimdi; eğer böyle bir ülkede DİKTATÖRLÜK var ise, kendi yaşam koşullarımızı gözümüzün önüne getirdiğimizde bizdeki yönetim şekli ne oluyordu???

Suriye’ye gelince, gerek coğrafyası, gerekse tarihiyle ilginç bir ülkedir. 1517 yılında Osmanlı Devleti’nin himayesi altına girmiş, 403 sene Osmanlı Devleti’nin himayesinde kalmış, 1. Dünya savaşının ardından 1946’ya kadar Fransa yönetiminde kalmış, 1958’de Mısır’la Birleşik Arap Cumhuriyetini kurmuş, 3 yıl süren birleşimin ardından karmaşa ortamına girmiş, en son 1981 yılında İsrail’in ilhakı altında kalmış ve İsrail’le ilişkileri hala bozuktur. Şu anda yönetim Beşşar Esed’dedir. Nüfus;  % 70 sünni, % 10 alevi ve % 10 dürziler ve hristiyanlardan oluşur. Sünnilerin ezici nüfusuna rağmen uzun yıllardır yönetime aleviler hakimdir. Rusya, İran ve Çin’le siyasi bağlantıları kuvvetlidir. Son aylardaysa Suriye’deki isyanlar had safhaya ulaşmıştır.

Peki bütün devrilen ve devrilmenin paniğini yaşayan, Ortadoğu’daki ülkelerindeki isyanların ortak nedeni nedir? İşsizlik, kötü yaşam şartları, yolsuzluklar, emniyet güçlerinin şiddeti…? Bu gerekçelerle, bütün bu isyanların başlangıcı ise; Aralık 2010’da, işsiz bir gence zabıtaların attığı tokadın ardından, bu gencin kendisini yakması ve Ocak 2011’de bu gencin hayatını kaybetmesiyle başlayan bir ARAP BAHARI…  Sizce Libya örneğinde, bu isyanları karşılayan bir gerekçe var mıdır?

Irak işgalinden bu yana öldürülen sayısız çocuk, kadın velhasıl sivil halk. 2 diktatör öldürüldü. Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi’nin ortak özellikleri vardı evet, fakat en belirgin özellikleri ise PETROL satışını, DOLAR üzerinden değil de ALTIN üzerinden satılması yönünde girişimlerde bulunmalarıydı. Bu girişim zaten sallanmakta olan A.B.D. ekonomisinin köküne dinamit döşemekti. Tez elden müdahale edilmesi gerekirdi. 12 Eylül saldırılarını gerekçe göstererek, Irak’a girilmesi kararı Birleşmiş Milletler tarafından 14’e 0 oyla onaylandığında, bu karara itiraz eden tek ülke, Birleşmiş Milletler’in geçici üyesi Suriye idi. Bu da ilginç bir bilgidir. Aslında bütün yaşananlar şaka gibi, bir kara mizahın ötesine gitmiyor. O zaman, biz seyirciler bu kara mizaha neden gülemiyoruz?  

Olup biteni 10 yıldır seyrederken, hep aklıma Avusturya-Macaristan Kralı Ferdinand’ı sarhoş bir Sırp’ın öldürmesiyle başlayan 1. Dünya savaşı geliyor. Birbirine benzeyen anlamsızlıklar o kadar fazla ki. Oysa hiçbir savaş plansız-programsız yapılmaz. Mutlaka perdenin arkasında, bu savaşları planlayan dünya devi gruplar vardır. Bütün bunlar, 3. Dünya savaşının başlangıcı mıdır bilinmez. Henüz renk veren olmadı. Bilinen tek şey, DOLARın dünya ekonomisinde hala kan kaybetmesi, beklenen savaşın, planlanan tarihlerde yapılamaması, ekonomisi yeterli ülkelerin bir bir kıskaç altına alınması, halkın birbirini öldürmesi, iç savaşı yaşayan ülkelerin ekonomisinin hızla tökezlemesi, yıkılan devletlerin yönetimlerine, BİRİLERİNİN taleplerini karşılayan pasif kadroların yerleştirilmesinden başka sonuçlar çıkmıyor. Savaş çıkarmak için düğmeye basan kadrolar, sinsi oldukları kadar da beceriksiz  bir kadro olsa gerek ki, hala 10 yıldır istenilen noktaya gelememişlerdir, ve ASLINDA TEK NEDEN; İNGİLTERENİN, İSRAİL AYAĞINI KORUMA ve GÜÇLENDİRME ÇABASIDIR...

BAHAR; DİRİLİŞTİR, UYANIŞTIR… Arap Baharı denmesinin nedeni de budur. Hangi uyanış, hangi diriliş vardır ki, bu kadar insan ölsün? Hangi bahar vardır ki, bu kadar kan aksın, bu kadar ağıt yakılsın? HANGİ PARA BİRİMİ VARDIR Kİ, BİR İNSAN HAYATINDAN DAHA DEĞERLİ OLSUN? Bu olsa olsa ARAP FIRTINASI ya da ARAP KIŞIDIR. Bu yüzden, çocuğunun adını SAVAŞ koyan insanları hiç anlamamışımdır. SAVAŞ YIKIMDIR, AĞITTIR, YOKSULLUKTUR…

Teker teker tüketilen değer yargılarımız, aile denen kavramdan uzaklaştırılan algılamalarımız, örfden, adetten uzaklaştırılan yaşam şeklimiz, kişisel taleplerimiz ve HİÇBİR ZAMAN TATMİN EDEMEDİĞİMİZ EGOLARIMIZ değil midir, dünya insanını bu noktaya getiren. Elinize 1 AMERİKAN DOLARI alıp incelerseniz, üzerinde ne kadar günahsız insanın kanı olduğunu görebilirsiniz. Hatta o AMERİKAN DOLARINI silkelerseniz, elinizdeki paradan kan bile damlayabilir…

Suriye ile son 1 haftadır yaşadığımız diplomatik krizi nasıl değerlendireceğimi bilemiyorum. Bir taraftan Suriye’nin, Hatay’a attığı iddia edilen havan toplarını kendisinin atmadığını savunarak soruşturma başlatması, Türkiye’nin de Suriye’ye, karşı savunma atışı yapması, bir taraftan PKK’nın Hatay’a, özellikle havan topuyla tahrik saldırılarında bulunması, Rusya’nın sert bir dille verdiği, “Suriye’nin iç işlerinden uzak durun.”  notası, Çin’in körfeze gönderdiği savunma gemileri, bir taraftan Türkiye’ye yerleştirilen mülteciler hepsi ama hepsi beynimi kurt yermişcesine kurcalayan, içinde mutlaka tutarsız, eksik bir taşın hakim olduğu olaylar. Bildiğim tek şey; TÜRKİYE CUMHURİYETİ, DİNİNİ, DİLİNİ, BAYRAĞINI, KÜLTÜRÜNÜ BİZLERE YAŞANILASI KILMAK İÇİN ÇOK BEDELLER ÖDEMİŞTİR. AY-YILDIZLI BAYRAĞIMIN DALGALANMASI İÇİN, “HEY ONBEŞLİ ONBEŞLİ” DİYE, ŞİMDİLERDE OYUN HAVASI FORMUNDA DİNLENEN, 1315 DOĞUMLU-15 TERTİP EVLATLARIMIZA YAKILMIŞ AĞITLARLA GELİNMİŞTİR BU GÜNLERE. Eğer ki, ülkeme, bayrağıma, toprağıma kasteden düşman olursa cepheye ilk koşan kadınlardan biri ben olacağım. Fakat, Türkiye’nin yoksulluğu zaten başlı başına bir yaşam savaşının gerekçesiyken, yeni savaşlara hangi ekonomiyle gireceğimiz de ayrı bir tartışma konusudur.

Bildiğim bir şey de var ki; BU CENNET VATANI YAŞANIR KILAN; DÖRT MEVSİMİNİ, TÜRK’Ü İLE, LAZIYLA, ÇERKEZİYLE, ABAZASIYLA, KÜRDÜYLE, DAVULUYLA, HORONUYLA, YÖRÜĞÜYLE, ZEYBEĞİYLE,  KARDEŞÇE YAŞAMAYI YETERİNCE HAK ETTİĞİMİZDİR. ARTIK, ÇOCUKLARINIZA BARIŞ İSMİNİ KOYMANIZ ÖNERİSİYLE, BARIŞ DOLU BİR HAFTA DİLERİM…

Özgür YAZICI



1080 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın