Kabul ve itiraf edeyim, siz de kendinize bir sorun bakalım; Ülkemizin son yıllarda gerek ABD, gerek AB ve gerekse diğer güç odaklarına yönelik olarak dik durmaya çalışmasını, geçmişten gelen alışkanlıklarla söylenen ağır sözlere, aşağılamalara anında cevap verilmesi sizin de hoşunuza gitmiyor mu?

Misal olarak, ABD nin vatandaşlarımıza yönelik küstahça vize uygulaması ve ondan daha aşağılık açıklamalarına Hükümetimiz anında aynı kelimelerle cevap verdi ve vize uygulamasını denk hale getirdi. O dönem, özellikle medyada belli tandanstan gelen her konuda konuşan (gevezelik eden mi deseydim?) her konunun uzmanı tipler, “eyvah, öldük, bittik, ABD bizim mahvedecek” gibi sözlerle felaket tellallığı yaptılar. İlginç şekilde bir kısım siyasi de aynı koroya katıldı ve başımıza neler geleceğiyle ilgili senaryolar sıra sıra anlatıldı. Hükümetimiz ve genelde millî duruşlu kesimler bu özgüvenli tavrı desteklediler. Sonuç ne oldu peki, felaket tellallarının bütün o başımıza gelecek olduğunu iddia ettikleri olaylar olmadığı gibi, ABD tükürdüğünü yalamak ve yaptığı küstahça uygulamayı geri almak zorunda kaldı. 

Kudüs başta olmak üzere, pek çok konuda Ülkemiz bu dik, düzgün duruşu devam ettirmiştir. Bundan sonrası için de devam etmesini gönülden temenni ediyorum.

Bu defa uzun vadeli ve çok aşamalı bir plan olduğu aşikar olan, ABD nin kendi menfaatlerine uygun olacak şekilde kabadayılık yaparak tüm dünyaya dayattığı ve bizi bağlamadığını ilan ettiğimiz/hukuken de asla bağlamayacak olan İran ambargosunu(?) ihlal ettiği, deldiği iddiasıyla bir dava açılmıştır Yapılan Ali-Cengiz oyunu ile ABD-Sarraf'a karşı şeklinde açılan dava, el çabukluğu ile ABD-Halkbank GMY Atilla' ya yani Türkiye Cumhuriyeti Devletine yönelik hale getirilmiştir. Bu tiyatro, kaba güce dayalı, tamamen külhanbeyi tavırlarla konulmuş hadsiz ve yetkisiz bir yasağın, yetkisi bulunmayan mahkemede ve yetkisiz kanunlarla oynanan bir oyundan ibarettir. 

Burada, hayatım boyunca korumaya çalıştığım prensiplerim gereği ifade etmem gerekir, bir takım kişiler hakkında yolsuzluk, usulsüzlük , rüşvet iddiaları varsa, bunlar sonuna kadar soruşturulsun, araştırılsın, bir lokma bile olsa birileri boğazından haram geçirmişse zehir zıkkım olsun, sözüm bu kadar nettir. Şahsım adına, sapla samanı karıştırmamak ve bir kısım kişilerin henüz ispatlanmamış, karara bağlanmamış iş ve eylemleri  kullanılarak Ülkemize operasyon çekmeye çalışanlar ve onların ağzıyla konuşan yerli işbirlikçilerinin neler yapmaya çalıştıklarına dikkat çekmeye çalışıyorum.  

Hükümetimize ve Adalet sisteminin değerli üyelerine bir önerim var, misliyle mukabele edelim, Bankacılık Kanunu'nun “İtibarın Korunması” başlıklı 74.maddesine (*) atıfta bulunarak, halen Kamu Bankası olarak çalışan ve milli bir değerimiz olan Halkbank'ın itibarının zedelenmeye çalışıldığından bahisle bahse konu tiyatronun senaristinden, aktör/aktristlerine, hakimine, savcısına kadar hepsi hakkında Ülkemizde dava açıp yargılayalım. ABD nin hadsizliğine bu cevap son derece uygun düşecek, biz sıradan vatandaşları da gururlandıracaktır. Bu şekilde ABD de tezgahlanan oyunun ikinci ve müteakip perdeleri için de boş durmayacağımızın, elimizin armut toplamayacağının işaretini anlayacakları dilden vermiş oluruz.

(*) 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu 74.madde

5187 sayılı Basın Kanunu'nda belirtilen araçlarla ya da radyo, televizyon, video, internet, kablolu yayın veya elektronik bilgi iletişim araçları ve benzeri yayın araçlarından biri vasıtasıyla; bir bankanın itibarını kırabilecek veya şöhretine ya da servetine zarar verebilecek bir hususa kasten sebep olunamaz ya da bu yolla asılsız haber yayılamaz.