Sonbaharın ve aşkın şehri Paris'te, hayata gözlerini yumdu…

39 yaşındaydı.

Son isteği cenazesinde Mozart'ın Requiem'inin çalınmasıydı…

Pere-Lachaise mezalığına defnedildi.

Polonya sevdalısı, kırılgan ve duygusal bir piyanistti. Paris'te yaşamasına rağmen gönlü hep vatanı Polonya'da oldu. Bu nedenle ölümünün ardından kalbi, içi konyak dolu bir kavanoza konuldu ve Polonya'ya gönderildi.

Kalbi kutuda saklamak, Polonya tarihinde, büyük bir aşkın simgesi olarak yer almıştır. Kral Stanislaw Augustus Poniatowski öldüğünde Kraliçe çok üzülür. Kral'ın kalbini, Kraliçe, yaşamı boyunca bir kutu içinde saklar. Çünkü, destansı bir aşkı vardır. Bestekarın Polonya'ya aşkı da böyle bir aşktır ve bu gelenek devam ettirilir. Zaten Polonez, (Polonaise) bestekarın en güzel yapıtıdır.

Ölümünden 168 yıl sonra kalbi üzerinden yapılan otopside profesörler, kronik tüberküloz hastası olduğunu ve kalp zarı iltihabı nedeni ile öldüğünü açıkladılar. Polonya Bilim Akademisi Profesörü kavanozu açmalarının kalbi parçalayacağını bu nedenle açmadıklarını, teşhisi kalbe bakarak yaptıklarını ifade etti.

***

1810 yılında Polonya'nın Varşova yakınlarındaki Zelazova-Vola köyünde dört çocuklu bir ailenin üçüncü ve tek erkek çocuğu olarak dünyaya geldi. Annesi Polonya'nın en güzel kadınlarından, babası ise Fransız bir göçmendi. Piyano ile annesi sayesinde tanıştı. İlk derslerini annesinden aldı. Ablası da piyano çalıyordu.

8 yaşında, ünlü bir piyanist olan Bohemyalı Zyvny'den ders almaya başladı. 12 yaşına geldiğinde piyano öğretmeni “artık benden öğrenebileceğin bir şey kalmadı” diyerek dersleri bıraktı.

Çocukluğunda Bach, Mozart ve Beethoven'ın eserlerini inceledi. Mozartı çok beğenir ve takdir ederdi… En sevdiği eseri Requiem'i sürekli dinlerdi…

Prof. Joseph Elsner'in öğrencisi oldu.

Constantia isimli bir kıza aşık oldu ve ilk bestelerini onun için yaptı. Bu duyguları yaşadığında henüz on altı yaşındaydı... On dokuz yaşında iken Prof. Elsner'in aracılığı ile Viyana'daki opera binasında iki büyük konser verdi. Bestelerinde kullandığı serbest formlar, klasik akımın merkezi olan Viyana'da pek ilgi görmedi.

Tam anlamıyla romantik bir besteciydi. Romantik dönemin merkezi, aşkın ve sonbaharın sanat şehri Paris'ti. O da diğer romantik besteciler gibi Paris'e yerleşti. Babası bir Fransız olduğu için Paris'e alışma konusunda zorluk yaşamadı.

Üç çocuk annesi ve kendisinden altı yaş büyük Fransız kadın yazar George Sand ile tanıştı. Toplumun genel kurallarını küçümseyen ve tepkisini göstermek için erkek kıyafetleri giyen bir kadındı. Aralarında oldukça tutkulu bir aşk başladı. Bu ilişki sanat hayatında çok verimli oldu. Sonrasında ayrıldılar. İngiltere'ye gitti. Paris'e döndüğünde çok zayıf düşmüştü…

Ayrılık derin bir acı bıraktı bünyesinde ve duygusal piyanist sonbaharda, güz rengine bürünmüş Paris'te tüberkülozdan vefat etti…

Son isteği yerine getirildi ve cenazesinde çok sevdiği eser olan Mozart'ın Requiem'i çalındı…

39 yıllık yaşamına muhteşem eserler bıraktı.

2002 yılında çekilen, yönetmenliğini Roman Polanski'nin yaptığı, meshur polonyalı piyanist Wladyslaw Szpilman'ın hayatının anlatıldığı “Piyanist” filminin soundtrack müziği (film müziği) bestekarın en çok bilinen eseridir. Bu eser Fazıl SAY'da dahil olmak üzere bir çok dünyaca ünlü piyanist tarafından icra edilmiştir.

Evet bu ünlü piyanist Fryderyk Franciszek Chopin'dir…

Şimdi Chopin (Şopen) için, ölümsüz eseri (Nocturne No.20 in C-Sharp minor Op.Posth) ve bestekarın cenazesinde çalınan “Mozart'ın Requiem'ini” onun anısına dinleyelim…

Savaşların, yoksulluğun, terörün, şiddetin ve tüm kötülüklerin yaşandığı bu dünyada bu güzel insanların da yaşadıklarına ve aynı gökyüzüne, aynı yıldızlara baktığımıza tanık olalım…

Sevgiyle, Chopin'le kalın

Saygılarımla…