Merhaba;

Birinci Dünya Savaşı hakkında ilk duyduğunuz ya da ilk öğrendiğiniz şey nedir diye sorsam aşağı yukarı herkes aynı cevabı verir. Bu, savaşın niye çıktığı ya da ne zaman çıktığı gibi Dünya'nın üzerinde birleştiği cevaplar değildir. Bu yakın tarihimizin en büyük yıkımını anlatırken bile yazdırılmış tarihin ilk cümlesinden itibaren nasıl bir yalan olduğunu gösteren bir ezber, bir suni tarih, bir yalanın ön sözüdür. Tahmin ettiğiniz gibi; ”Almanlar yenildiği için biz de yenik sayıldık” girişi yalan ve yazdırılmış yakın tarihimizin trajikomik cümlesidir.

Her nedense ve nasıl oluyorsa, asıl yenilen Almanya hiçbir şekilde işgal edilmezken, bizim topraklarımız 7 düvelin(bu da ayrı bir yalanın yüklemidir) işgaline uğramıştır. İşgal sonrasında önce Doğu, sonra güney doğu ve güney bölgelerimiz işgalcileri kendi kararlı mücadeleleri ile topraklarımızdan kovdular. Daha sonra sadece Yunan ile savaşıp (Yunan=7 düvel) destanlar yazıp, denize döktüğümüz düşmanın kaçarken yakıp yıktığı yerleri yeniden yapıp, yeni bir devlet, yeni bir ülke kurduk. Çok fazla derine inmeden hatırlamak gerekirse;4 yıl boyunca savaştığımız, kah ileri kah geri bir türlü yenişemediğimiz Yunanı sonunda İngiltere desteğini çekince yenebildik. İngiliz desteği olmayan Yunan darmadağın oluverdi. Şimdi ucundan kıyısından desteklediği Yunanı bile karşımızda tam 4 yıl ayakta tutabilen İngiltere, evet İngiltere, neden ve ne karşılığında tek kurşun atmadan İstanbul'u boşaltıp işgale son vermiştir dersiniz? Yakın ve yalan tarihimizde bunun cevabı çok net çok açık yazılmıştır. Kaşlarını çatarak boğazda demirlemiş İngiliz gemilerine baktı ve ”Geldikleri gibi giderler” dedi. Aynen böyle olmuştur. Yoksa İngilizler niye gitsin ki? Hem zaten Çanakkale'de de İngilizleri perişan eden O'ydu.

İşte bu şanlı tarih yazıldıktan sonra Cumhuriyet ilan edildi. Birçok kimse bununla birlikte rejim değişikliği olduğuna inanır. Mesela önceden, yani Osmanlı saltanatında hepimiz padişahın kuluyken, Cumhuriyet sayesinde birey olmuşuz. Halbuki rejim aynı kalırken sadece adı değişmişti. Yine tek adam vardı. Adı padişah değil, cumhurbaşkanıydı. Yine astığı astık, kestiği kestik bir düzen, kıyafetini değiştirmiş, kaftanı çıkarıp, takım elbise giymişti. Herkesler şapka giymiş, özellikle politikacılar Mandrake'yi andıran panayır hokkabazının tıpa tıp kıyafetiyle; silindir şapka, pelerin ve kuyruklu smokinle modernlikten ne anladığımızı tüm dünyaya haykırıyordu. Çok moderndik canım. İşte bu baş döndüren değişim ve gelişim sürecinde “seçme ve seçilme haklarımız” bahşedildi. Önceden yokmuş gibi yapıldı. Hatta kadınlara da aynı hak verildi. Yalnız en son Osmanlı meclisinde, yani 2. Meşrutiyet döneminde mecliste 6 siyasi parti varken bu yeni cumhuriyet sisteminde tek parti vardı. Geri kalmış Osmanlı 6 parti ile meclis kurabilirken, Gelişmiş cumhuriyet bu işi tek parti ile yapabilen muhteşem bir sistemdi. Sistemin kurucusu bu tek partinin özgürlük ve demokrasi anlamına geldiğini söylediğine göre biz kullara da, pardon bireylere de inanmak düşüyordu. Sistemin kurucusu o kadar düşünceliydi ki, çok parti olursa bizlerin aklımızın karışacağını önceden bilmiş(zaten her şeyi taa o zamandan bilirdi) ,tek partinin bize en uygun model olduğunu öngörmüştü. Bu sayede seçim sandığına gidip hiç kafamız karışmadan oyumuzu özgürce kullanan bireyler olmuştuk. Seçimleri de hep bizim oy verdiğimiz parti kazanıyordu. Demokrasi çok güzeldi. Hele birey olmak tadından yenmezdi. Bu arada asıl yenilen Almanya ne yaptı dersiniz? Hiç işte yeniden yapılandı, sanayisini kurdu. Dünyada halen bilinen ve gıpta edilen araba markalarını kurup araba, kamyon, tank, uçak üretti ve ikinci kez Dünya'ya meydan okuyacak kadar güçlendi. Peki o halde biz, Almanya güçlenince niye güçlenmedik? Bu sorunun cevabını tek partili rejimi Cumhuriyet, cumhuriyeti de demokrasi zanneden, tek parti olduğu halde seçim yapıldı, ben de oy verdim, hatta birey oldum zannedenler,7 düvelle savaştığımıza ve İngilizlerin İstanbul'u korkudan terkettiğine inanan özgür bireyler versin. Ben bilmiyorum çünkü..

Afiyet Olsun.