Merhaba;

Montrö adı ile bildiğimiz bir uluslararası anlaşmamız var. İstanbul sözleşmesinden çıkıldığından beri “bunlar Montrö'den de çıkacak” şeklinde telaş ortamı oluşturma çabasında bir sırtlan grubu var. Bunlar genellikle SÖZCÜ ve CUMHURİYET gazeteleri tarafından oluşturulan zekadan ve gerçekten yoksun uydurulmuş korkuların ayaklı tellallarıdır. Küçük'te olsa bir fikir sahibi olmak için bunların geçmişteki çalışma başlıklarına bakalım biraz: Korkuyorum, Tehlikenin farkında mısınız, İrtica hortladı, Şeriat geliyor, Lokantalar kapatılacak, Malezya oluyoruz, İran oluyoruz, Mahalle baskısı, Laiklik elden gidiyor. Tank Palet ve Ordu Katar'a satıldı. Türkiye DAEŞ'e yardım ediyor. İŞID'i Türkiye kurdu.128 M Dolar nerede? Man Adası vs. vs. vs..

Öncelikle bilmeliyiz ki; Montrö, bize güçsüz olduğumuz bir zamanda ,dayatma ile karışık “Alternatifsiz yol” özneli bir emri vaki ile kabul ettirilmiş emperyalist bir kilittir. Buna göre Karadeniz'e geçmek için boğazları kullanmak dışında her hangi bir alternatif denizyolu olmadığı için burası BEDAVA olarak tüm Dünya'nın kullanımına açılmıştır. Bu durum, eğer KANALİSTANBUL yapılabilirse sona erecektir. Çünkü Boğaz'ın ALTERNATİFSİZ olma özelliği yok olacağı için geçişler ÜCRETLİ olabilecektir. Bu durumda hemen aklınıza geliveren “bedavası varsa niye ücretliden geçeyim ki?” şeklinde soruyla bu konuya dahil olmak istiyorsanız bile birkaç gün düşünün bence. Çünkü bu sizin aklınıza ilk gelen şeyi devlet aklı hesap etmemiş olabilir mi diye de düşünmeniz size ufuklar açabilir. Pozisyon gereği kabul ettiğimiz bu anlaşma için RTE, ”daha iyisi oluşana kadar Montrö'ye bağlıyız” dedi. Bu “daha iyisi” ile kastedilen, alternatifi oluşturmaktır. Bu da KANAL İstanbul'a karşı çıkanların kim olduklarını anlamamıza yardım eder. Bunlar Hükumete karşı olmak ile, emperyalizmin uşağı olmak arasındaki devasa boşluğu satılmış zihinleri ve kullanışlı karakterleri ile doldurup köpekliği seçmiş zavallılardır. MONTRÖ, şu an ve daha sonra ve bugüne kadar bizim faydamıza hiçbir şey içermezken, çıkıp Montrö'yü kutsamak; vazgeçilemez, değiştirilemez bir şey gibi göstermeye çalışmak köpekliğin tekrardan tescilidir.

İşte bu zihniyetin temsilcilerinin sırayla yaptıklarına bir yenisi eklendi geçtiğimiz Pazar günü sabaha karşı. Bunların daha öncesine de kısaca göz atalım: Önce bir takım akademisyen PKK ile sürdürülen mücadeleye karşı çıktı. Kendilerine “Barış Akademisyenleri” diyen bu zavallı satılık güruh, ”bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bir bildiriyle, TSK'nın PKK ile silahlı mücadeleyi bırakmasını istediler. İnsanlar ölüyormuş. Bu zavallı lağım fareleri, PKK yıllarca canlarımıza kıyarken, tek kelime etmeyen ve “insanların ölmesinden” etkilenmeden hayatlarını sürdüren kullanışlı sırtlanlar olarak tarihte yerini aldı. Derken çok lazımmış gibi MONŞER tabir edilen “emekli büyükelçiler” soyundu bu işe. Hepsi pek bir barışsever olan bu kültürel ezikler yine ülkemizin karşısında terör, terörist ve teröristi destekleyenlerin yanında yer aldılar; güya insan hayatını önemseyerek. Bu bunak ve mantık hasreti çeken sürünün bir siyasi temsilcisi de var. Ünal Çeviköz adında emekli büyükelçi ve halen ve aklı sıra siyasetçi. Kendisi Ermenistan-Azerbaycan mevzusunda ülkemizin Azerbaycan yanında yer almasına “MAALESEF, Türkiye Azerbaycan'a yardım etti” diyebilen bir mavi kanlıdır. Mavi kanlı; kırmızı kanı olmayan demektir. Bu tanımlama “kanı olmayana” ne denildiğine kadar gider. Bu kafasızlıkta bir canlı bizi yıllarca yurt dışında temsil etmiş. Allah korumuş ülkemizi.

Ve sonunda bazen beyaz, bazen siyah kostümleri ile sürekli bir resepsiyona katılacakmış ya da baloya gidecekmiş gibi giyinip, ütülü pantolon ile mesleğe başlayıp, ütülü pantolon ile de emekli olan bir güruh çıktı ortaya. Emekli amiralmiş bunlar. Aslında hiçbir emekleri yoktur. TSK yapılanmasındaki boşluktan dolayı kazara harp okuluna girip bitiren ve yine kazara kurmaylık sınavın geçen, zamana bağlı olarak terfi eden, bu zaman dolunca da emekli olan faydasızlardan ibarettir bu amiral emeklisi denen zavallılar. Bunlardan bir tanesi o kadar beyinsiz ve o kadar satılık bir canlıdır ki; bir TV programında “sınırlarımızda bir tehdit olan PYD/PKK için, PYD ile ilişkilerimizi geliştirmeliyiz, çünkü PYD'nin laik bir yapısı var, diyerek terörü güzelleme çirkinliğine farklı ve iğrenç bir yorum getirmiş utanmaz bir rezildir. Kendilerini hala bir şey zannetme hastalığı, muhtemelen ordu evinde içilen beleş rakıların, gece geç saatlere kadar uzayan hastalıklı sohbetlerinin sonucu bu ucube manzumeyi yazdılar. Şimdilik ilk olarak Lojman hakları ve koruma kadroları ellerinden alındı. Rütbeleri de geri alınacak büyük ihtimalle. Göz altına alınan ve sorgulaması gerçekleştirilen bir kaç bunağın ortalama ifadesi şöyle: Biz yazmadık, yazdırmadık, yazılışına ve redakte edilişine katılmadık. İmzalar mısınız dediler? Biz de imzaladık. TERCÜMESİ: Biz neye imza attığımızı bile bilmeyen, bilsek bile ettiğimizin arkasında duramayan bunak korkak ve hain karakterleriz.. Aynısını aynı inkarı, hem Akademisyenler, hem de monşerler de göstermişti.. Bunlar aynı lağımın fareleri. Gereken yapılacaktır.TC Devleti ayaktadır ve uyanıktır.

Afiyet Olsun…