Merhaba,

Sosyal medya paylaşımlarına göre yine bir tarikat yurdunda kalan öğrenci mevzusu TT olmuş. Bir tarikat yurdunda kalan 20 yaşındaki tıp öğrencisi intihar etmiş. İşin iç yüzü nedir bilmiyorum ama hemen cemaatler, yurtlar ve uygulamaları bu intiharın sorumlusu olarak gösterilmeye başlanmış. Hangi tarikatın yurdu olduğunu bilmiyorum, ama öğrencinin intihardan önce çektiği videoda anlattığı şeylerden bu yurdun bir Süleymancı binası olduğunu tahmin ediyorum.

Ülkemiz 15 Temmuz 2016 da bu tür tarikat yapılanmalarının nasıl bir tehlike olduğunu çok yakından yaşadı. Bu tarikat meselesi öyle kullanışlı bir yapıdır ki; hakikaten din tandanslı olduğu zamanlar veya öyle göründüğü zamanlarda bu yapıya karşı çıkan laik-jakoben yapı; tarikatın aslında bir terör örgütü, bir devlet ve rejim düşmanı olduğunu anladığında hemen ona sahip çıkar. Bu tanımlamayı FETÖ-CHP ilişkisinin zaman içinde değişime uğramasını örnek vererek kapatalım.

Kişisel tarihimde Süleymancı yurtları ile ilgili çok bilgi var. İlkokulu bitirdiğim yıl yaz tatilinde evdeki herkes yaylaya giderken ben burada “Güllük Kurs ve Okul Ç….. derneği” diye paravan bir isim kullanan dilencilik tarikatının yurduna bırakıldım. Burada Kuran öğrenecektim. Tabii öğrendiğimiz şey Kuran değil, arap harfleriyle yazılmış yazıyı okuyabilmekti. Bu aptal faaliyetin mimarı da gerçek bir yobaz ve sahte bir Müslüman olduğunu yakından bildiğim dedemdi. Yobaz ve münafık olduğu için, özünde bu olumsuzlukları barındıran Süleymancılar ya da dilenciler tarafından “yüce insan” muamelesi görüyordu. Kibirinden yanına yaklaşılmayan, kimsenin Müslümanlığını beğenmeyen, ota boka fetva veren, haşa ve sümme haşa Allah'ın yerine konuşan bir zavallıydı. Hatta bu zavallıyı oğlu, kızı ve bir torunu “evliya” ilan etmişlerdi. Oğlu, babasının kilometrelerce uzaktaki H. Arıkan ile telepati yoluyla konuştuğunu, kızı peygamber vekili olduğunu, torunu ise “abdest aldıktan sonra kendisine havlu tutulacağını” görmeden bildiği için evliya olduğunu iddia ediyorlardı. Oysa bana göre o bir riyakardı. Okumayı öğrendiğimde bana bir kitap getirmişti. Mecma-ül Adap. Kitap bunların tarikat saçmalığında ne yapacaklarına sair bunlara öğüt veren bir adabı muaşeret kitabı kıvamındaydı. O zamanlar bulduğum her şeyi yutarcasına okurdum. O kitabı da okudum. Önemsizlik üzerine ne kadar saçmalık varsa bu kitapta yazıyordu. Öğütlerden bir tanesini hiç unutmuyorum. Şöyle ki; ”Önceki eşinden akıl baliğ çocuğu/çocukları olan kadın ile evlenmeyiniz ”Bu kitabı bana getiren dilencilik tarikatının ulu kişisi, bu öğüdün tam tersini yapmıştı. Babaannem öldükten sonra, önceki eşinden iki yetişkin çocuğu olan bir kadınla evlenmişti. İşte o kitabı okuyup bu öğüdü kendi gerçeklerimizin düzlemine taşıyınca hem bu ulu kişinin hem de Süleymancılık tarikatının Münafıklığın Nirvanası olduğunu gördüm. Günümüzde de değişen bir şey yok. Münafıklık ve dilencilik tam gaz devam ediyor. Ulu kişinin lokal bir faaliyeti olarak kalsa da düpedüz bir ŞİRK olan günahından da bahsetmeden geçmeyeyim. Güllük mahallesi Asput sokakta eski küçük bir camii var. Bu camii imamı başka yere tayin olunca yerine gönderilen imam İmam-Hatip mezunuydu. Ulu kişi, (yalnızca Allah'ın bileceği bir şey olduğu halde) hiç utanmadan, sıkılmadan “bunun arkasında namaz kabul olmaz” diyerek yeni imamı mürted ilan etti. Kendi şirkinden ve çirkinliğinden haberi yine her zamanki gibi yoktu. İşte bu tip canlıları bünyesinde bulunduran dilencilik tarikatının yurt adını verdiği yerlerde insanlara yaptıkları baskı ve zulümün intihara neden olabileceğine inanıyorum. Bunların yaptıklarıyla direk ilintili olmasa bile, intihara giden yoldaki en büyük taşı bu dilencilerin döşediğini söyleyebilirim. Bu konuda yazmaya devam edeceğim.

Afiyet olsun…