Yıkılganı yayladan tarafa dönüverince Karaoğlanların evi olan ilk eve yaklaşık olarak üç yüz üç yüz elli metre mesafede ulaşılır.. bu yolun yukarısından, yaklaşık elli altmış metre yukarıdan sürsefa suyuyla kumru suyu, yer yer taş toprak arkdan, yer yer beton kanaldan akar gider. 

Aşağıdaki bazı köylere sulama suyu olur hem bu su.. hem pınargözü suyu.. pınargözü suyu Çaltılı'ya can olurken, bahse konu sürsefa ve kumru suyu Bağcağız köyüne can olur.. kanal ve arklarla bu köylere akar gider bu sular.. yıkılgan ile kozlar girişi arasındaki, hemen hemen bu yolun tam orta yeri çamurluk mevkii.. bu bölgenin yukarısındaki su kanalı hem eskimiş yorgun, hem de sürsefa ve kumru suyu birleştiğinde, bu orta yerde su kaçakları yapıp o bölgeyi devamlı çamur etmekte dağın kanal altı yamızınca........ 

Gene bir alabahar kamyonla yaylaya çıktık.. tam bu çamurluk denen bölgeye geldik ki, kanal civarından erozyon olmuş ve yolu almış gitmiş kapıza.. yolun olduğu yerden aşağıya kanal yıkıldığı için koca kanal suyu da erozyon boyunca akıp gitmekte kapıza. Bu erozyonla birlikte yukarıdaki büyüklü küçüklü ağaçlardan inen olmuş kökleriyle yolun olduğu yere.. bu ağaçlara gene yukarıdan inen kaya, taş çakıl, moloz ve mil ağaçlara takılmış.. bu ağaç ve köklerin altından kanal suyu başıboş ve azgın şekilde kapıza inmekte.. erozyon oldukça taze.. 

Yayla tarafından gelen birkaç kişi, yaylanın bekçisi, daha yeni oldu olay diyorlar.. büyük bir gürültüyle ve korkuyla yaşadık bu durumu diyorlar.. kışın yağan karın bu mevsimde hızla erimesiyle, kanalın yorulup eskimesiyle ve yamacında oldukça dik olmasıyla bu göçük oluştu heralde diyorlar. Buradan geçilmez diyorlar.. babama: muta inde kaymakamlığa, köy hizmetlerine, belediyeye ve karayollarına bilgi ver diyorlar.. babamsa onları dinlemiyor bile.. bu erozyon göçüğünün üzerindeki ağaçların üzerinde yekiniyor, zıplıyor.. her yeri kolaçan ediyor.. bir öte bir beri gidip gelerek, nihayetinde bana sesleniyor.. arabadan dalyanın ikisini, balyozu ve el bıçkımızı getir diyor.. ben istediklerini getirdikten sonra başlıyoruz göçüğün üstünde uğraşmaya.. babam erozyonla göçüp gelen ağaçların çıkkın dallarını kesip aralara sokuşturuyor.. ağaç dalı sokuşturduğu yerlere büyüklü küçüklü taş çakıl atın diyor.. öte yandan sadık amcanın Süha geliyor yardımımıza.. öte yandan annem tedirgin.. Tunca araba geçmez buradan diyor.. çok tehlikeli gülüm diyor.. ben çok korkuyorum gülüm diyor.. gülüm derken de babamın gönlünü okşamaya çalışıyor.. o gülüm dedikçe de babam daha fazla uğraşıyor.. ille de yaylaya varacaz diyorsan da arabayı az geriye güvenli bir yere çek, yürüyerek gidelim gelelim gülüm diyor.. annem konuşup gülüm dedikçe babam gene gene coşuyor. Beni korkutma üzme tunca gülüm diyor annem.. 

Babam annem duymayacak şekilde mozurduyor.. az sonra göreceksin bu araba buradan emin sekin geçecek diyor.. bende şoför tuncaysam arabamı yarı yolda bırakıp gitmem.. nereye gideceksem bu kel arabamla giderim diyor.. hülase iki üç saatlik can hıraç ve bana göre, anneme göre çok korkulu zamandan sonra, babam arabasına yöneliyor.. bütün etme tutma lafları, yalvarış yakarışlar boşa çıkıyor.. tam göçüğün olduğu yere kamyonla ağır ağır ve dikkatlice yaklaşınca beni kendi tarafına çağırıp, ön tekere bak babacım batacak mı acaba diyor.. çökme olacak olursa bana yüksek sesle bağır diyor.. belli ki kendisi de korkuyor amaaaa.. ah o annemin gülümleri.. ağır ağır arabanın önünü göçüğe veriyor.. ara ara sert fren yapıyor... göçüğün yarı yerine varana kadar ben bağırıyorum.. tekerde batma yok... tekerde batma yok.. Zemin sağlam görünüyor vs.. vs.. arabanın arka tekerleri de göçük zeminin üzerine gelince araba zorlanmaya başlıyor.. silkelenmeye başlıyor.. annem baktığı yerden yasin duasını okuyor.. ben korkuyorum.. babam da korkuyor ve kızarıyor.. derken babam geri geri çıkmaya başlıyor.. ohh diyorum içimden.. nihayet vazgeçti herhalde diyorum.. göçükten otuz metre kadar geriye uzaklaştıktan sonra bana çekil diye işaret yapıp.. ikinci vitese taktığı kamyonumuzla son gaz göçüğün üzerine sürüyor arabayı.. ve babam karşıda.. 

Kamyonumuz çok güzel bir izde yaptı göçüğün üzerinde.. hiç bir bozulmada yok kamyonumuz geçtikten sonra.. başıboş kanla suyu da alatopraklı ve mil yüklü ağaçların altından akmaya devam ediyor.. ama tehlike hakikaten çok çok büyük.. yol her an yeni bir göçükle ve erozyonla tamamen kaybolabilir.. çünkü alttan akan su, altları boşaltırsa yol tamamen kayabilir.. annemin ellerinden tutuyorum, ama annem korkulu geçiyor karşıya.. babam anneme gururla göz atıyor gülerek .. bana sesleniyor.. alet edavatlarımızı getir kasaya at babacım diyor keyifle.. binip yaylaya varıyoruz .. 

Annem caminin hemen karşısında, yolun altındaki evimize yöneliyor arabadan inince.. diğer yandan da, Tunca gülüm bugün burada hiçbir iş yapılmaz diyor.. gecikmeden muta geri gidelim diyor.. kahvenin oraya varıpta rakı masasına oturma deyiveriyor.. babamın bam teli bu söz.. " varıp rakıya oturma tunca!!!" .. bu söz babamda hep ters etki yaratmıştır.. bu sözü duyunca illaki gider rakı içer.. ve o gün gene aynısını yaptı babam.. güneş höyük tepesinden aşana kadar kahvelerin orda, yayla çarşısında, yolun ortasında rakı içti gelen gidenle.. bu süre zarfında, erozyon bölgesinde, insanlar yoğun çalıştılar.. saatler sonra iş makineleri geldi.. pınargözünün hemen altındaki kum ocağından üç beş kamyon kum getirilip erozyon sahasına döküldü.. tehlikeye rağmen greyder kumu o bölgeye serdi.. ilerleyen saatlerde tehlikeye rağmen yayla tarafına on on beş kişi arabalarıyla geçiş yaptılar.. höyük tepesinden gün kaybolduktan biraz sonra da, biz annemi de alıp, aynı yoldan mut istikametine geçtik.. birkaç hafta sonraki gidişimizde de, yol geçicide olsa epey onarılmıştı.. yukarıdan başıboş akan kanal suyu, kanalın göçtüğü civarda tahta kanallara alınmış, çamurluğa su akıtmıyor, ama gene de tahta kanallardan az uz sızıyordu...