Meriç Tunca
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -63-
09/01/2024 (Geçen Sayıdan Devam) Dedem askerliğini Meriç ırmağı ile onun kolu tunca ırmağı civarında yapmış. Altı yıl askerlik yapmış dedem. Bu altı yıl içerisinde oralı, Ahmet isminde biriyle güzel arkadaşlık kurmuşlar. Dedemin askerliği bittiğinde Ahmet şöyle demiş dedeme. İbrahim bende seninle gelmek istiyorum. Senin memleketini de ben görmek istiyorum. Birlikte gelmişler askerden. Ahmet birkaç yıl kalmış mutta. Dedemin kız kardeşine aşık olmuş. Dedem hissetmiş bu aşkı. Ahmet bir gün dedeme konuşmamız lazım İbrahim demiş. Dedemde konuyu biliyorum. Bacımın da sende gönlü var. Sen ciddiysen düğününüz yapılsın demiş. 1934 yılında soyadı kanunu çıktığında Ahmet dede (benim aklım erdiğinde Ahmet dede sağ değildi. Aile içi çok yakın ilişkilerden dolayı hitaplar enteresan olmuş. Ahmet dede çok sevilmiş mutta. Annem lafı geçtiğinde Ahmet bubam dedi hep. Bizlerde Ahmet dede dedik. Bu yüzden Ahmet dede diye yazıyorum) Meriç soyadını alırken, dedemde Tunca soyadını almış. Bana böyle bir durum asla anlatılmadı ama, bu iki arkadaşın Ahmet dedenin memleketinden soy isim almaları da dostluklarını daha perçinlemiştir diye düşünüyorum. Ahmet dedeye kahve açılmış dedem gibi. Ve sonrası hep sayılarak anılan kahveci Ahmet Meriç oluvermiş. Amcam Ahmet dedenin elinde büyüyüp Ahmet buba dediğinden, sanırım dedemin de isteğiyle, ilk çocuğunun adını Ahmet koymuş. Emmioğlum Ahmet abimin adı oradan gelir. Eskiden gençlerin çocukları olduğunda isimleri dedeler önerirmiş. Benim dedemde en büyük abim olduğunda bir zarfa pusula yazıp göndermiş babama. Çocuğun adı İbrahim olacak. Onun küçüğü olduğunda da gene pusula. Bu defa annemin babasının adı yazılı pusulada. Çocuğun adı Rasim olacak. Ben doğduğumda gene pusula dedemden. Çocuğun adı Ahmet olacak. Annemle babam öncesinden böyle olacağını tahmin ettiklerinden, dedeme yalvarmış babam. Baba tamam Ahmet bubamızın adı olsun. Ama soyadını koyalım ve soyadıyla da yürüsün demiş. Dedem kabul edince benim adım Meriç koyulmuş. Ahmet dede gibi güzel adamın şansından bahsetmiştim benim adımın Meriç olmasıyla beraber. O da şu. Emmi oğlum Ahmet abim ve ben Meriç aynı ortamda olduğumuzda, bizi adımızla çağırdıklarında Ahmet Meriç derler. Böylece Ahmet dedem adı ve soyadıyla hayat bulur içimizde. Tam bu arada Cerrahpaşa'da yaşadığım bir anımı anlatmak istiyorum. Konu sapmayacak ve ailemizin yaşam şekli ve zorluklarımızla ilgilide şimdiden bilgi verecek. Cerrahpaşa üçüncü sınıfa başladığımda, yaz tatili dönüşü yurttan atıldığımı öğrendim. İkinci sınıf bitip yaz tatiline giderken yurdun 3 aylık yaz aidatını yatıracak param yoktu. İdareye memlekete varınca göndersem olmaz mı dedim. Çok kalleş bir yurt müdür muavinimiz vardı. Peltek de konuşur. Olul evladım dedi. Hatta tatil dönüşü gelince bile yatılabililsin dedi. Bende tatile sevinçle gittim. Dönüşümde hayatımın unutulmaz şokunu yaşadım. Yurttan atıldığımı söylediler. Yaz aidatını yatırmadığımdan dolayı atılmıştım. Müdür muavini Ali Kemal benim durumuma seviniyordu. O dönem İstanbul'daki yurtların müdürlerinin büyük çoğunluğu cuntanın emekli subaylarıydı. Ve çok despottular. Öğrencileri hiç dinlemezdiler. Yurt müdürü kovdu beni. Saat öğle sonunu geçmişti. Elimde valizimle kalakalmıştım ortada. Yıl şu. 1987. Bunu özellikle yazıyorum. 1987 İstanbul'da dillere destan bir kış oldu. Garibanım ev tutamıyorum. Ev kiraları on on beş bin lira. Öğrenciysen zemin kat bile 25 bin lira. Ve en az 4 ay depozito. Benim aylık cep harçlığım ise on ile on beş bin arası. Çünkü babam ne yetiştirebilirse onu göndermekte. Zor yıllarımız. Aynı anda 3 çocuk üniversitede. Hülase o zorlu kış günlerinde, hele ki 1987 kışı... ben herhangi bir yurtta kaçak kalıyordum. Yurtlarda kaçak kalma ustası olmuştum. Kaçak şöyle kalırsın. Her gittiğim yere de valizimi götürmek zorundayım. Her yere valizle. Okula valizle. Kaçak Kalacağım yurda valizle. Yurtta kaçak kalabilmek için öncelikle kapıdaki bekçiyi atlatacaksın. Kaşarlı kaçak yurt mudisi olduğunda en kolay kısım bu. Ancak içeriye girince önce oda oda gezip kimseye çaktırmadan, boş yatak bulacaksın, çarşafsız sergisiz yatak olacak. Ne olur ne olmaz diye ayrı odalardan en az 3 yatak belirleyeceksin. Sonra yurt içinde sote bir yerde gecenin ileri saatini bekleyeceksin. Herkes yattıktan sonra odaya usulca süzülüp çarşafsız yogansız yatağa çift kat kazak ve pijama üzeri pantolonla yatacaksın. Çoraplarla yatacaksın. Sabah hava aydınlanmadan, kimse kalkmadan da terk edeceksin odayı. Çok zor bir durum bu. Ama insan bütün zorluklara göğüs gerebiliyor zordaysa. İstanbul'un en büyük yurdu AÖS de kaldığım bir gece cereyanlar kesilmiş uzun süreli, kaloriferler sönmüş. Ben hipotermik şok ve komaya girmişim. Gene tekrarlıyorum. 1987 İstanbul kışı gelmiş geçmiş efsane kış. İnternetten 1987 İstanbul kışı yazıp fikir edinin. Hülase ben uyanmayınca yurt görevlilerine şikâyet edilmişim. Onlarda uyandıramayınca ambulans gelmiş. Cerrahpaşa tıp fakültesi öğrencisi kimliğim cebimden çıkınca da fakülte ile irtibat kurulmuş. Ben genel dahiliye ana bilim dalında 12 gün komada yatmışım. Bir sabaha karşı gecesinde gözlerimi açtım. Hemşire sabah kanı alıyordu tahlil için. Benim gözümü açtığımı, kan alınan kolumu oynattığımı görünce sevinç çığlığını bastı. Başasistan abla geldi ilk. Bir saat içinde de iki anabilim dalı profesörü geldi. Kan hastalıkları ( hematoloji ) profesörü Gülten Aktuğlu ( bu olaydan sonra bu hocama anne dedim hep. O da bana oğlum dedi sevgiyle. Geçen yıl vefat etti. Küçük oğlum hocamın cenazesinde hazır bulundu) ve genel dahiliyeden profesör Esin Öztürk geldiler. Benimle hepsi çok ilgilendi. Çok sevindiler hayata tutunmama. Gülten hocamı ağlarken gördüm. Anne şefkatiyle benim derdimi dert bildi. Ve hep anne dedim. Ama baş asistan abla çok uğraştı diğer 20 gün. Bir gün sordu. Ulen aslanım adın Meriç soyadın Tunca. Kendin Mersinlisin. Bu isim neden koyulmuş sana dedi. Hiç mecalim yoktu konuşmaya. Batı Trakya göçmeniyiz deyiverdim kısa keseyim diye. Çenem çekileydi de demeyeydim. Başladı kurcalamaya. Neresinden. Adım üstünde abla Meriç'le Tunca arasındaki köylüklerden dedim. Başladı köy köy sayıp sormaya. Yorgunum mecalim yok deyip uyudum. Meğer o abla tamda oralıymış. Beni kaldığım sürece batı Trakya göçmeni belledi ve çok iyi baktı bana. Daha sonra gerçeği öğrendiğinde de, benim Meriç ırmağını bile görmediğimi öğrendiğinde şöyle dedi. Sana ceza. Bizim bölgede Meriç ismi de Tunca ismi de çok. Ama adı soyadı Meriç Tunca olanı ben ilk sende gördüm. Çok şanslı bir çocuksun dedi. Git gör oraları dedi. Sonra adımın gerçek hikayesini dinledi. Şöyle dedim hikayeyi anlatırken. Bizde Adı Ahmet olanlara - bi Ahmedin olacağına bi çift öküzün olsun derler onun için dedemizin soy ismi bana isim olmuş- dedim. Güldü. İyide olmuş len dedi sırtımı sıvazlayarak kucaklarken. (Devam Edecek) |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE - 86 - - 02/08/2024 |
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE - 86 - |
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE - 85 - - 30/07/2024 |
GÖKSU KURUYOR MİLLET. GÖKSU BİRKAÇ YIL SONRA AKMAZ OLACAK..!!!! |
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE - 84 - - 26/07/2024 |
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE - 84 - |
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE - 83 - - 23/07/2024 |
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE - 83 - |
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE - 82 - - 19/07/2024 |
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE - 82 - |
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -81 - - 16/07/2024 |
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -81 - |
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -80- - 12/07/2024 |
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -80- |
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -79- - 09/07/2024 |
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -79- |
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE - 78 - - 05/07/2024 |
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE - 78 - |
Devamı |