Uzaktan uzaktan gelir sevdiğim sesler..

            Uzaktan uzaktan mutluluk ve sevinç dolu resimler..

            Yatağını doldurmaz oldu güzelim Göksu, küçüldükçe uzaktan uzaktan görünür gözüme dibinde olsam bile..

            Uzaktan uzaktan birer hoş sedaya dönüştü güzelim kimlikler.

            Sanki uyumuşum yıllarca, sanki uyutulmuşumda yıllar sonra uyandırılmış gibiyim.

            Bildiğim Mut değil Mut. Caddeler sokaklar bildiğim yerler değil.

            Mevsim kaysı oysa.

            Oysa yok güzelim kokulu septikler. Eşsiz aromalı tokaloğulları yok. Şekerpareler tek tük köşe başlarında, tek tük ve yaşlılar. Mektep ve Karacabey gibi onlarda kaybolmaya başladılar.

            Laal paşa camiinin önündeki çam diplerinde Ermenekli taktak helvacı yok uzun yıllardır. Uzun yıllardır torosların yücesinden getirilen kar yüklü garsambaçlar yok. Uzun yıllardır Torosların zirveleri karla bile kucaklaşıp sevişemiyor doyasıya. Kardelenler karsız ve öksüzler.

            Bin bir renkli kelebekler uçmaz oldu yıllar var. Torosları halı gibi kaplayan narin kırçiçekleri tek tük ve bükük boyunları.

            Dağların zirvelerinden çağıl çağıl akıp gelen sularımız yok. Arsızlık ve görgüsüzlük billur sularımızı borulara hapsedeli yıllar oldu.

            Yıllar oldu yücelerden akıp gelen billur suların etrafını kaneviçe ve dantel gibi işleyen renk renk dikenler ve yarpuzlar kaybolalı.

            Yıllar var ki o giden güzelliklerle gittiler birer birer renk renk kanatlı kuşlar.. renk renk kanatlı yusufçuklar terk ettiler güzelim Mut çukurunu.

            Uzaktan uzaktan gelir babamın sesi kulaklarıma. İyiki erken gitmişim babaşam der..

            Uyanın Mut'lular. Silkinin iyice. Üzerinizdeki kiri pası, aymazlıkları ve arsızlıkları atın hele. Hele bir kulak verin Göksu vadisine, kulak verin Torosların yücelerindeki yok oluşlara.

            Çölleşeceğiz kısa zaman sonra. Bana deli mi ne diyorsunuz biliyorum. Evet deliyim ben. Ama bu delinin sözlerini de yabana atmayın pek.

            On yıllar var kendilerinizin keyifle yemediği kayısıların peşindesiniz. Erkenci uçurum fiyatların, lezzetsizliğin ve kalitesizliğin peşindesiniz.

            Dönün bakın Göksu vadisine. Üzüntüsüne tanık olun çıldır kavakların. Renklerini kaybedişlerine tanık olun. Hissedin ılgınların ve söğütlerin mutsuzluğunu.

            Ne ilginç değil mi. Mut denilen yerde mutsuz güzelim ağaçlar bile.

            Deliyim evet..

            Bu deli on yıla kalmadan güzelim göksuyun kuruyacağını hissediyor. Hissediyor ve görüyor bu deli gidecek olan güzellikleri.. giden güzellikleri..

Itırı aroması ne hoştu güzelim Göksu boyunun bir zamanlar. Yetişen meyvelerin ıtırı aroması ne hoştu.   Dutlar ballanırdı dallarda. İncirler özünden bal sağarlardı yanaklarına. Kaysılar sarı sarı ne güzel anlamlanırlardı dallarda. Aralarda vişneler ve kirazlar nasıl güzel gelin kuşağı olurlardı. Kavun kokusuyla yüzlerce metreden nasıl çağırırdı bizleri. Yaz elmaları buram buram nasıl koku salarlardı.       Elmaların çiçekleri dallarda ne güzel gelinlenirlerdi..

            Torosların ıtırı aroması ve neşesi ne hoştu. Çam diplerinde orkideler.. taş aralarında ince boyunlu kır karanfilleri.. kaynak su boyları hele.. hele kumru.. hele Pınar gözü.. kavaközü deresi.      Söğutözü deresi.. süyüm süyüm kar sularıyla coşan pirinçsuyu..

            Nasıl mutluyduk bütün bu saydığım ve saymadığım güzelliklerde. Yarpuzlar ve dikenler nasıl mutluydular.. renk renk verirlerdi mutluluklarını. O renklerin her birinden kendilerine kanat yaparlardı kelebekler, yusufçuklar ve kuşlar. Börtü böcek nasıl mutluydu. Hepcek nasıl mutluyduk.

            Yaşadığımız yer sinerdi her yanımıza. Mut sağardı her yanımız. Itırı aroması hep üzerimizdeydi bu mutlu coğrafyanın..

            Kozlar kokardı birçoğumuz.. septik kokardı. Kimimizde tokaloğlu şıralanır, kimimizde şekerpare baklavalanırdı. Sertavul kokulu insanlar tanırdım. Kimisi güldür kokardı..

            Küp küp sertavul.. ve öyle mi güzel güler bir insan..

            Sertavuldan mazot alırken kasasına kovan kovan arı yükleyip giden kamyonlar, İzmir’e İstanbul’a gurbete giden arılar bilirim..

            Bugün garsambaç yiyesim geldi her nedense. Taktak helva yiyesim geldi. Olmadığından, bulamadığımdan arsızlandım elleğim.. bundan olsa gerek mızmızlığım.. siz bu deliye bakmayın.. boş konuşur bu deli.. kafasıda bir şeye ermez bu delinin.. hele ki aşağıya yazacağım paragrafı hiç kahale almayın.. siz siz olun kendi bildiğinizden ve çıkarınızdan geri durmayın..

            On yılı geçer geçmez kuruyacak göksu vadisi. Çıkar heveslilerinden gucü yeten güçsüzü ezecek. Bir gıdım su için kavgalar edeceksiniz.

Kuruyor Göksu. Kurumasın istiyorsanız şayet..

            İşte bundan sonrası bendenizin deli saçması..

            Suları hapsettiğiniz boruları kırın kurumasın istiyorsanız göksu. Dağlardan billur billur, çağıl çağıl insin sularımız.. inip kavuşsun göksuya.. bahçelerinizden avarlarınızdan devşirin bir kenara atın damlamalarınızı. Mutlu mutlu akan sular sulasın nebatatınızı. Renk renk dikenler ve yarpuzlar tekrar kaneviçe ve dantel olsun su kenarlarına... binbir renkli kelebekleri ne edip edip getrin geriye.       Yusufçukları, kuşları getirin..

            Benden demesi..

            Ve... deli saçması dediklerim.. kalınız sağlıcakla.. yönünüz yolunuz güzelliklere çoğalsın..