İrfan Ünver NASRATTİNOĞLU
nasrattioglu@hotmail.com
TÜRK MÜ ARAP MI OLMALIYIZ?... (Gerçek bir Türk’ün Duyguları)
28/06/2024 İnternette
gezinirken, Üniversite mezunu, Arap Dili ve Edebiyatı tahsili yapan bir
Türkoğlu Türk’ün, gerçekçi bir itirafına rastladım; iki kere okuduktan sonra
da, kendisinden izin dahi almadan, yazısını alıp yayımlamak istedim. Zira ben
de aynı kanaatteyim ve bu yazıyı okuyan bir Türk’ün, Arap’a ve Arapça’ya
iltifat etmeyeceğini biliyorum. Ama öncelikle şunu belirtmek
isterim. Kendimi bildiğim bir yaşta iken, Merhum babam beni Merhum Hüseyin
Hocamın, Ulu Cami karşısındaki evine götürüp, Arap dilini, kültürünü ve İslâm
Dinini öğrenmem için bana ilk adımı attırmıştı. Yani yürekten inanıp, iman
ettiğim, İslâm Dinine âşığım; besmelesiz adım atmam, Yüce Yaradan’la yaşar,
onunla yatar, onunla kalkarım. Ama ben Türk’üm. Merhum Babamın
Nasrattınoğlu Sülalesi de, Merhum Anamın Kundakçıoğlu Sülalesi de…Eşimin baba
tarafı olan Telekoğulları da, ana tarafı Kasnakoğulları da kâmilen Müslüman
olup, aralarında Hacalar da vardır. Ama yukarıda da değindiğim gibi ben
Türk oğlu Türk’üm ve Türklüğümle hem onur, hem de gurur duyarım. Bu yüzden de
Arap’laşmaya da, Yüce Dinimizi Arap’a bırakmaya da karşıyım. Ve inanırım ki,
Yüce Türkiye Cumhuriyetini kuran Büyük Atatürk ve onun ilmi bilgilerle mücehhez
kadrosundaki Din bilginleri, Türk Dilinin, İslâmi eğitime ters düşeceğine inansalar
idi, dinde reform sözünü ağızlarına dahi
almazlardı… Sözün burasında, internette
rastlayıp buraya aldığım makaleyi sunuyorum: “Ben
Gazi Eğitim Fakültesi Arap dili mezunuyum. Dolayısıyla Arapça tabelaları; arkalarındaki görünmeyen anlam, meram ve izlenimleriyle
beraber okumaya çalışan biriyim. Bundan böyle bazı vatandaşlarımızın Arapça
levha tedirginliği yaşamalarını çok iyi anlıyorum. Hatta ben de zaman zaman
aynı tedirginliği yaşıyorum. Aşağılık kompleksine girdiğim dahi oluyor. Keşke
üniversite sınavlarında şu üçüncüyü değil de birinci ve ikinci tercihlerim olan
İngilizceyi veya İspanyolcayı yazıp bu iki bölümden birini okusaymışım diye
hayıflandığım oluyor. Aynı kompleksi Arapların kendileri de hissediyorlar
aslında. Hacda kendilerine Arapça konuşuyorum bana İngilizce cevap veriyorlar. Bu,
neden mi böyle oluyor? Bu Arapça hem Müslümanlara hem Araplara niçin ağır,
rijit ve ürkütücü geliyor? Veya niçin böylesi bir ezikliğe veya iticiliğe sebep
oluyor? Şundan: Zaman çok derin bir tüzel kişiliğe ve hafızaya sahiptir. Diğer
bir deyişle zamanın kendine özgü bir ruhu vardır. Öte yandan üzerinde vuku
bulan tüm canlı veya cansız oluşumlar fizik kanunları çerçevesinde meydana
gelir. Bu cüreti, Einstein'in zamanı varlığın dört boyutundan biri saymasından alıyorum.
Dolayısıyla nefes alan veya almayan her oluşum veya olgu, gücü kadar dayanır,
yorulduğu kadar dinlenir, donduğu kadar çözülür, karanlığı kadar aydınlatır,
ileriye götürdüğü kadar geriletir, faydalı olduğu kadar rağbet görür,
negatifliği nispetinde reddedilir veya sevimsizleşir. Arapça da miladi 7'inci ve 11'inci
yüzyıllar arasında İslâm mesajının ileti aracı olmasının yanında, aklı
engellemenin aleti olarak kullanılmakla birlikte ilerlemenin, terakkinin,
kalkınmanın; dahası yeryüzündeki bilimsel düşüncenin önde gelen taşıyıcısı
oldu. Dahası bilimsel düşünce Arapça aracılığı ile Sicilya ve İspanya (Endülüs)
üzerinden Batı ve Orta Avrupa'ya taşındı ve Rönesans'ın zeminini hazırladı.
Dolayısıyla Batılı entelektüeller, doğulu bilginler hemen herkes aynen
günümüzün İngilizcesi gibi Arapçayı o dönemde saydı sevdi ve bu dile büyük bir
rağbet gösterdi. Hatta bu dile duyulan özenti sebebiyle Arapça bir kimya terimi
olan "kuhul" Batı dillerine Alkol, bir coğrafya terimi olan
"Yerküre/Ard veya Arz" Earth veya Erde; bir ölçüt ifadesi olan
"hâil" kelimesi; İngilizce büyük, korkunç, yüksek kelimelerinin
karşılığı olarak "heighl" şeklinde İngilizceye geçti. Her şey bundan ibaret değildi tabii.
Günümüzün mezuniyet balolarında yukarıya fırlatılan kepler, rengârenk giyilen
cübbeler Arapça ile bilime büyük katkılar yapan Bîrûnilerin, İbni Sinaların,
Farabilerin, İbni Rüştlerin, Cabirlerin ve İbni Heysemlerin giysilerine duyulan
hayranlık veya öykünmenin birer sembolü veya göstergesi olarak Avrupa'ya
geçmişti. Ancak miladi 11'inci yüzyıldan sonra o bilim dili olan güzelim
Arapça, yavaş yavaş aydınlattığı kadar karartmanın, ilerlettiği kadar
geriletmenin, yükselttiği kadar çökertmenin dili hâline dönüşmeye başladı. Molla Lütfi gibi büyük bir
matematikçi bu dille taşınan saçma sapan kavramlar veya fetvalarla
Atmeydanı'nda boynu vurularak katledildi. Logaritmayı ilk Osmanlı'ya kazandıran
İsmail Gelenbevi gibi bir bilim insanının kariyeri ve memuriyet sicili;
Arapçadan başka lisan, Kur'an ve hadislerden başka ilim olduğuna inanmayan kara
cahil şeyhülislamların ceza ve tecziyeleriyle karartıldı ve bozuldu. On asır
boyunca gün yüzü gösterilmeyen ve okutulmayan kadınların ahının ve
inlemelerinin altında; hep o zihinleri Arapçayla beslenen; taassubu, tutuculuğu
ve gericiliği dindarlık zanneden cahil ve madrabaz ulemanın vebali vardı. Hepsi
mi öyleydi. Hayır. Ancak madrabaz ulema, asırlar boyunca iktidar gücünü de
yanına alarak hakiki ulemayı ve bilim insanlarını baskı altında tuttu. Dahası
bu madrabaz zihniyet özellikle son bin yılda etkili oldu ve Doğu toplumlarını
geriletti. Astı, kesti, yaktı, yıktı. Dolayısıyla insanlar ve Müslüman
kitleler, bunlarla birlikte zihniyetlerinin aleti olan Arapçadan da yavaş yavaş
soğudular ve nefret etmeye başladır. Her şey yalnız bundan ibaret
değildi. Bu durum bir hükmi şahsiyet olan zamanın da hafızasına kazındı. Hem
Müslümanlarda, hem Araplarda, hem bu memleketin çocuklarında bu dile karşı
yavaş yavaş bir soğukluk ve ürküntü oluştu. Bunda, Osmanlı devletinin
çoğunlukla bilime soğuk durması, Türkçeyi bilim dili hâline getirmemesi, sadece
resmî yazışma dili olarak görmesinin; Arapçayı din dili olarak gereğinden fazla
abartmasının, Farsçayı da edebiyat ve kültür dili olarak özendirmesinin de
sorumluluğu vardı. Dolayısıyla her şey yarım yamalak kaldı, arabeskleşti ve
altı asır boyunca Fatih, Mimar Sinan, Evliya Çelebi, Kâtip Çelebi gibi birkaç
göz dolduran şahsiyetin dışında, dünya ölçeğinde ses getiren bir bilim öncümüz,
düşünür ve filozofumuz çıkmadı bizim. Bir de bunun üzerine son kırk elli yılda
Amerika'nın yeşil kuşak projesiyle palazlandırılan cemaatçi zihniyetlerle
tamamen oportünist, cahil, sığ, ideolojik, kinci, selefici ve tepkiselci bir
anlayış peydahlandı. Bu anlayışın içerisinde "Bizim dilimiz esas cennet
dili olan Arapçadır" diyecek kadar reellikten, kültürden, akıldan,
tarihten, etnolojiden ve millîlikten uzak, dahası İslam'dan daha İslamcı,
Arap'tan daha Arapçı kimseler vardı. Bir de buna, Arap ülkelerinin birçoğu ile
sınır komşusu olmamızın çekinceleri de eklenince, aklı başında olan bir kısım
insanımız kendilerini ister istemez korumaya alma ihtiyacı hissetmeye başladı.
Yani bu Arapça ürpertisinin altında "din düşmanlığı" falan yok
aslında, onu demek istiyorum. Sonuç itibariyle Arapça ile ilgili
bu ürkütücü durum, bu dili konuşanlar kafalarını değiştirmeden, bilime ve
aydınlanmaya bu dille dünya ölçeğinde katkılar yapmadan kolay kolay eski
günlerine kavuşamayacaktır. Tabii bizim, Arapçanın bilim dili hâline gelmesini
beklememize gerek yok. Bir an önce Cumhuriyet ve Maverâunnehir ekolüyle
yolumuza devam edip bilimle, akılla, üretimle, felsefeyle, aydınlanmayla,
netlikle, dürüstlükle, saydamlıkla, tefekkürle, bilgiyle, irfanla Türkçeyi
bilim dili hâline getirmemiz, yeryüzünün en güçlü yıldız ülkesi olmamız lazım.” Ben
bu makaleyi yazmış olan genç kardeşimin görüş ve düşüncelerine inanıyorum.
Benim değerli okuyucum da, elbette inanıp, inanmamakta özgürdür ve ben
verecekleri her kararı saygı ile karşılıyorum. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
TÜRK DEVLETLER TEŞKİLATI - 19/11/2024 |
TÜRK DEVLETLER TEŞKİLATI |
TÜRKİSTAN SALT KAZAKİSTAN’DA BİR KENT DEĞİL BÜYÜK BİR COĞRAFYADIR - 15/11/2024 |
TÜRKİSTAN SALT KAZAKİSTAN’DA BİR KENT DEĞİL BÜYÜK BİR COĞRAFYADIR |
Dünya Liderleri ATATÜRK İÇİN NELER DEDİLER?... - 08/11/2024 |
Dünya Liderleri ATATÜRK İÇİN NELER DEDİLER?... |
ROMA'YI KURAN TÜRKLER E T R Ü S K L E R - 29/10/2024 |
ROMA'YI KURAN TÜRKLER E T R Ü S K L E R |
BİLGE KAĞAN - 25/10/2024 |
BİLGE KAĞAN |
KIRGIZİSTAN MİLLÎ OZANI TOKTOGUL 160. YAŞINDA - 04/10/2024 |
KIRGIZİSTAN MİLLÎ OZANI TOKTOGUL 160. YAŞINDA |
ÖLÜMÜNÜN 500. YILDÖNÜMÜNDE ŞAH İSMAİL HATAYİ - 01/10/2024 |
(Ve Türk’ün Türk’ü kırdığı Çaldıran Savaşı) |
TÜRKLERİN EFSANEVİ ATASI DEDE KORKUT - 24/09/2024 |
TÜRKLERİN EFSANEVİ ATASI DEDE KORKUT |
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti 50 YAŞINDA - 20/09/2024 |
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti 50 YAŞINDA |
Devamı |