İrfan Ünver NASRATTİNOĞLU
nasrattioglu@hotmail.com
ROMA'YI KURAN TÜRKLER E T R Ü S K L E R
29/10/2024 Tarih kitaplarımızda, Türkler’in Anadolu’ya 1071’de
Alparslan’la birlikte geldiklerini ve Anayurdumuzun Orta Asya olduğunu okuduk
ve öyle şartlandırıldık. Oysa, Türkler, 1071 den çok önce Anadolu’ya gelmişlerdir ve
Anayurdumuz da Orta Asya değil, Avrasya’dır. Dolayısıyla, Türk Tarihi, Türk
tarihçileri tarafından ve yeniden yazılmalıdır. Mesela, Etrüskler’in Türk kökenli, ya da
soydaşımız olduğunu kaç kişi bilir? O Etrüskler ki, Anadolu’dan Avrupa’ya
geçmişler; uzun yıllar uygarca yaşadıkları bu Kıt’ada yeni uygarlıklar
yaratmışlar ve o arada Roma’yı kurmuşlardır. Evet, Roma’yı kuranlar, Etrüskler,
yani Ata-soydaşlarımızdır. Asya’dan Avrupa’ya geçen Proto-Türk topluluğu sadece
Etrüskler değildir; Tursakalar, Sakalar, Belosakalar ve İskit vb. toplulukları
da, özellikle Yunan ve İtalyan Yarımadalarında hüküm sürmüşlerdir. Etrüskler Roma’yı
kurarlarken, Tursakalar da onlarla birlikte hareket etmişlerdir. Şükürler olsun ki, artık, dünya
çapında tarih bilginlerimiz var. Mesela Prof.Dr.Osman Nedim Tuna, vefat ettiği
güne kadar Sümer tabletlerini okumaya devam etmiş ve O’nun da katkılarıyla
Sümerler’le aynı soydan geldiğimiz ispatlanmıştır. Değerli bilgin Adile Ayda, yıllarca Etrüskler’in
Türklüğü; Saffet Engin ise Proto-Hititler’in Türklüğü üzerine çalışmalar
yaptılar; kitaplar ve makaleler yayımladılar.
Ünlü Araştırmacı-Tarihçi Kazım Mirşan’ın bulguları, Proto-Türkler’in
Cihan Tarihindeki yerini ve önemini gözler önüne sermektedir. Mirşan, “Anadolu
1071 Malazgirt Zaferinden önce de Türkler’le dolu idi. Türkler’in
Malazgirt’ten sonra Anadolu’ya gelmeleri, yabancı toprakların işgali değil,
eski yurtlarına geri dönüştür. Çünkü Anadolu, her çağda Türkler’in yurdu olmuştur. En eski çağlardan
beri Türkler, Anadolu’da yaşamışlardır.”
Demekte, iddialarını daha da ileriye götürerek, batı alfabesinin
Türkler tarafından oluşturulduğunu ve yayıldığını söylemektedir. O’nun bu
husustaki tezini dikkatle okumak gerek: Latin
ve Kiril Harflerini Türkler Buldu Kâzım Mirşan, Türkiye Gazetesi’nin 14
Ocak 1996 tarihli nüshasında yayımlanan “Türk Tarihi Yeniden Yazılmalı”
başlıklı makalesinde şöyle yazmıştı: Kuzey
İspanya’daki Altamira Mağarası’ndan, Sibirya’daki Lena Irmağı’na, Güney’de
Issık Göl’e ve Güney Anadolu’ya kadar olan Avrasya’da, Buzul Çağından itibaren
yazılmaya başlanan pek çok yazıt bulunmuştur. Bunlardan, Kuzey İspanya’daki Bu alıntıyı yaptıktan sonra, Yüceler
Yücesi Mustafa Kemal Atatürk’ün, bugünkü Türkiye toprakları için söylediği şu
sözlerin de okunması gerektiğine inanıyorum: “Bu Memleket dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna
medeniyetin yüksek tecellisine şahit oldu. Bu sahne en az 7 bin yıllık bir Türk
beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgârıyla sallandı. Beşiğin içindeki çocuk,
tabiatın, şimşeklerinden,
yıldırımlarından, evvela korkar gibi oldu. Sonra onlara alıştı, onları tabiatın
babası sandı. Onların oğlu oldu. Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu, şimşek,
yıldırım, güneş oldu; Türk oldu! Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı
aydınlatan güneştir.” Ne yazık ki, çocuklarımız ve gençlerimiz küreselleşme ağının içine
düşerek; özlerini unutur hale gelmişlerdir. Ne tarihimizin ve ne de kültürümüzün zenginliği onları ilgilendirmektedir!
Atatürk, “Türk çocuğu atalarını
tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır” demişti. Ama bugün öyle bir
noktaya gelindi ki; insanımızın Türk kimliği sorgulanmakta; hatta Türk kisvesi
üzerinden çıkarılmak istenmektedir. Kimileri artık Türklüğü bir yana bırakıp Avrupalı olmamızı istiyor!...TBMM’de
milletvekilliği yapan, bir Prof. “Türkiye’de Türk yoktur!...”
diyebilmektedir!... ROMA’yı
Etrüskler Kurdu Prof.Dr.Mustafa Kafalı, Prof.Dr.Samir Kazımoğlu’nun
Etrüskler’le ilgili belgesel eserine yazdığı önsözde, konuya açıklık
getirmiştir. Kafalı’nın bu yazısının bazı kısımlarını da burada sunmakta yarar
görmekteyim: “…Anadolu’dan İtalya’ya göçen Etrüskler’in Roma’dan önce meydana getirdikleri medeni gelişmenin daha sonra büyüyen Roma’ya nasıl zemin olduğu romanda işlenmiştir. Romanın adı olan Katliam, İtalya’da medeniyeti ilk defa geliştiren Etrüskler’in bir katliam ile sona eren hayatlarının tek kelime ile ifade edilişinden mülhemdir. Zira İtalya’da siyasi hakimiyetin Etrüskler’den Romalı’lara geçişi, ancak böyle bir isimlendirme, yani katliam kelimesiyle ifade edilebilirdi. Samir Kazımoğlu romanını işlerken Türk Milletine, yani öz kimliğine son derece bağlı duygularla doludur. Dolayısıyla Etrüsk kültürü ve geliştirdikleri medeni müesseseler, onun muhayyelesinde idealize edilmiştir.Etrüsk önderleri ve toplumu, kötülükleri bilmeyecek derecede dürüstlük yapısında mevcut olan eski Grek kültür çevrelerinin, Etrüsk üstün hakimiyet yapısına karşı nasıl ihanet içinde olduklarını güzel bir şekilde canlandırmıştır. Bu ölçüde düşünüldüğü takdirde ihanetin, doğruluğa ve güzelliğe karşı galebesi akla gelebilir. Ancak yazarımızın vermek istediği sonuç bu değildir. Roma’yı yükselten değerler ve müesseselerin hepsinin Etrüskler’e ait olduğu halde onlardan çalınarak alındığı ve buna mukabil Etrüsk adının yer yüzünden kazınarak unutturulmasıdır. Bir diğer husus ise insanların, milletlerin ve devletlerin belirli bir kaderi yaşamalarıdır. Mukadder bir ömür sonunda insanlar gibi milletler ve kurdukları devletler de sona erer. Burada kaderin cilvesine parmak basılmaktadır. Tarihte çoğu zaman önceki gelişmeler bir sonrakine temel olur. Bilhassa aynı siyasi yapı içinde gelişme gösterenlerde durum böyledir. Roma, Etrüsk yapısında şekil ve muhteva kazandığı halde onun adını yer yüzünden silen, inkar eden bir hırsız gibidir…” Bir Azerbaycan Türk’ü olan Samir Kazımoğlu, 20 yıl süreyle Etrüskler’le ilgili araştırma çalışması yapmıştı. (Bkz.S.Kazımoğlu, Devran, Ankara,1995) Amacı bilimsel bir eser ortaya koymaktı; zira elde ettiği bilgiler ve belgeler yeterliydi. Fakat Türkiye’deki bilim adamları yapılan çalışmayı, yeterli düzeyde bilimsel bulmamış, ama ilginç olduğunu söylemişlerdi. Bunun üzerine O, belgelerle desteklediği bir roman kaleme almış; roman içerisinde yer yer, belgelerin orijinal metinlerine yer vermişti. Ben bu eseri iki kez altını çizerek okudum. Altını çizdiğim bölümlerden alıntılar yaparak, okurlarımızı da aydınlatmak isterim: Samir Kazımoğlu, eserinin önsözünde,
ilginç açıklamalar yapmaktadır. Uzun açıklamalardan, bazı çarpıcı cümleleri
buraya almakta yarar görmekteyim: “…atalarımızın
yaptığı en büyük, en şerefli ve en mukaddes iş, M.Ö. üç bininci yılda,
yıllarca, aylarca yol alıp İtalya çizmesine yerleşmesi ve Pelasg, Tur, Saka Türk
kavimlerinden oluşan Trakinya, Veyi, Roma, Alba gibi krallıklar, şehirler
kurması, dünyada ilk defa senatoyu yaratması, Kadastro adlı ilk kanunu, hukuk kitaplarını oluşturması,
tüm dünyanın bugün kullandığı ve Latin Alfabesi dediği alfabeyi yaratması, dini
anlayışları, yer-gök tanrılarını, baştanrı mefhumunu ortaya çıkarması ve Antik
Yunan ve Roma kültürünün sonraları üzerine kurulduğu büyük kültürün temelini
herkesten önce atmasıdır…” Bilindiği gibi zaman zaman, birileri ortaya çıkıp,
Türkiye’den toprak talebinde bulunmaktadır. Hatta, Yunanlılar’ın,
Megalo-İdea’sında, İstanbul’u almak bile vardır ve bu yüzden, bu büyük kentimize
hala Kostantinapol demektedirler. Kazımoğlu, bunlara da şu cevabı vermektedir: “…Benim
halkımı bugün suçlayıp İstanbul’u talep edenlere aykırı olarak bu düşünceye
vardım ki, o zaman biz de Roma’yı talep etmeliyiz ve bu meselede hristiyanlar
kendilerini haklı sayıyorsa biz de kendimizi haklı saymalıyız. …bizim
hayranlıkla okuduğumuz Yunan ve Roma kültürü atalarımızın yarattığı kültür
üzerinde durmaktadır. Şunu da aklımıza sokmadık ki, bugüne kadar bize akıl
öğretmeye kalkanlara bir zaman bizim ulu atalarımız akıl öğretmiştir ve o zaman
biz Türkler dünyada herkesten önde olmuşusuz, büyük işler yapmışız. …Biz
tarihi yaratıp yaşatanların torunlarıyız. Biz sefalet uykusundan uyanıp büyüklüğümüzü kavramalıyız,
yüceliğimize inanmalıyız ve inandırmalıyız. Dedelerimiz gibi büyük, yüce
olmanın yolunu bulup onu takip etmeliyiz…” Böyle bir Milletin, son yıllarda ne
durumlara düşürülmüş olduğunu, içimiz sızlayarak izliyoruz. Avrupa’daki
kıytırık devletler, Türkiye’yi yönlendirip, yönetme arzusu içindedirler! Ne
yazık ki, Türkiye’den de böylelerine çanak tutulmakta, Yüce Milletimiz
aşağılanmaktadır. Oysa ki, Kazımoğlu’nun dediği gibi; “…İtalya’da
Latinler’den önce her alanda kültür meydana getirenler Etrüskler olmuştur. Öyle
ki, bugün İtalya’nın dini de, dili de, hukuku da, alfabesi de, edebiyatı da,
adet, gelenek ve görenekleri de, devlet kuruluşu da, politikası da; yani
İtalyan milletinin dayandığı, onun
varolmasını sağlayan her ne varsa, hepsi şu veya bu şekilde eski Etrüskler, Tursakalar ve
Proto-Türkler’le bağlantılıdır. …Helenizme,
yani antik devre kadar Yunanlılar’la, Latinler’in yaşadığı bu arazide bir
kültür meydana getiren kavim, Türk kavimleridir. Peki, bu Türk kavimleri bu
topraklara ne zaman ve nasıl geldiler? Onların oluşturdukları bu büyük kültürü
Yanunlı’lar ve Latin’ler nasıl inkar edebiliyor? Etrüskler, Tursakalar ve
Proto-Türkler adıyla anılan bu topluluklar Pelasg, Tur ve Saka kavimlerinden
oluşmuş birliklerdir ve aynı soydan gelmektedirler. …Avrupa’ya
dini getiren Etrüskler olmuştur. …Alfabeyi
bulanlar Pelask adlı Türk Kavmidir. Onlar Turlar’dan ve Sakalar’dan önce
Yunanistan’a yerleşmiş, uzun yıllar boyu orada yaşamış, Yunanlılar’a hükmetmiş,
kültür yaratmış ve daha sonra bir kısmı Balkanlar’da kalarak, bir kısmı Anadolu
ve Ege Adalarına, daha büyük bir kısmı ise Yunanistan’dan İtalya’ya göç
etmişlerdir.” Şimdi bu gerçeklerden hareketle biz, Yunanistan ve
İtalya topraklarında hak iddia etmeli miyiz? Ya da Yunanlı, benim topraklarım
üzerinde hak iddia ettiğinde, biz de tarihi gerçekleri öne sürüp, onlardan
toprak talebinde mi bulunmalıyız?... Samir Kazımoğlu’nun verdiği önemli
bilgileri okumaya devam edelim: “…Türk
gelenek ve görenekleri çerçevesinde yeni Roma şehri meydana gelmiştir. Roma
isminin Romülüs’ten mi, yoksa Romülüs’ün Roma’dan mı türediği belli değildir.
Latin tarihçiler ne derlerse desinler, M.Ö.753 ile 509 yılları arasında Roma
tahtı üzerinde hüküm sürmüş olan kralların hepsi Etrüsk-Tursaka kavminin
bireyleridir…” Şu çarpıcı bilgileri de lütfen dikkatle okuyunuz: “…Sakalar, Türkler’in atalarıdır. Şunu da kabul etmek gerekir ki, bugün yaşayan Ukraynalılar, Saka ve İskit kavimlerinin torunlarıdır. Tıpkı Roma’yı kuran Etrüsk ve Tursakalar gibi. İtalyanlar’ın da en az yüzde ellisi Roma’yı kuran o milletin torunlarıdır, şu da kabul edilmelidir ki ünlü Makedonyalı İskender bile İtalya Yarımadasına gelip büyük devletler kuran Belosakalar’ın torunudur. …Yeryüzünde toprakların yaşanabilir hale geldiği ilk zamanlardan bugüne kadar Kafkasya, Orta Asya, Karadeniz Sahilleri, Anadolu sadece Türkler’in vatanı olmuştur. Türkler buralara hiçbir taraftan göç etmemişlerdir. Aksine buralarda yaratılmışlardır. Avrupalı bilim adamları, Kafkasya’nın en eski sahiplerinin Farslar olmadığını ispat etmişlerdir.” Onlarca imparatorluklar; devletler, beylikler kuran
ecdadımız, hiçbir zaman düşmanlar tarafından mağlup edilememiştir. Büyük bir
Türk Devletini, başka bir büyük Türk Devleti ortadan kaldırmıştır! Mesela
Göktürk İmparatorluğunun yıkılışını sağlayanlar Uygur Türkleri’dir!... Türk
Devletlerinin yok oluşlarının bir başka nedeni ise, içlerine sızan hainlerdir…
Nitekim Etrüskler’in de, Tursakalar’ın da İtalyanlar tarafından katledilip
tarih sahnesinden silinmelerine neden olan olaylar, içteki hainlerin, düşmanla
işbirliği yapmalarıyla başlamıştır… Ne yazık ki bugün de Türkiye’nin iç ve dış
düşmanları vardır ve bunlar el-ele vererek, Türkiye’nin altını oymaya çalışmaktadırlar.
Bir başka deyişle bugün Ülkemiz, düşmanlar tarafından çepe-çevre kuşatılmış
durumdadır. İşin acı tarafı, bu durumu bütün Türk aydınları biliyor ama; elden
bir şey gelmiyor olsa gerek; bir şey yapılamıyor. Yazıya noktayı koymadan evvel, Atam Oğuz Kağan’ın, Türklük Duası’nı sunmak istiyorum: Ulu
Tanrı, Güzel Tanrı, Gök tanrı, Sen Türk’ü Türk Yurtlarını koru!... Düşman
şerrinden sakla! Türk’ü yiğitlikte daim et! Türk’ü erlik davasıyla yaşat!
Türk’ü gerçekçi yap! Türk’ün gönlüne her şeyden önce, hatta kursağına ekmek
koymadan evvel Türk’lük sevgisini koy! Türk’ü ideal ile yaşat ve ideali hakikat
yapmaya çalışsınlar! Törelerini canları gibi saklat! Türk’e zevk ve rahat
verme! Bilakis zahmete alıştır! Zahmetle yürekleri bedenleri demir olsun! Bu
sayede onlara yüksek çalışma kudreti verirsin! Türk’ü faal, cevval edersin.
Türk’e değişmez bir seciye ver! Zamanla seciyesi değişmesin, sade tekemmülle
tadilat görsün! Ulu
Tanrı, Milli kuvvet, namus, ahlak, azim, sebat, ideal, Türkçülük ruhu,
yurtseverlik, ilim, sanat teşkilatı, intizam, beden kuvveti ve zenginlik ile
hasıl olduğundan; Türk’e bunları ver! Türk’ten hırsız, namussuz türerse hemen
kahret! Türk’e benlik, hem de yüksek bir benlik ver! Türk nefsine itimat sahibi
olsun! Türk’ü muhakemeli, ciddi adam olarak yarat! Hissiyatına kapılıp öfke ile
ayaklanmasın! Birden barut gibi parlamasın! Daima soğuk kanlı olsun!
Türk’ü her milletten cesur yarat! Öç
almayı Türk asla unutmasın! Ulu
Tanrı, namussuz bir tek Türk yaratacağına, dünyayı yık daha iyi! Ne kadar
korkak Türk varsa hepsini helak et! Türk her şeyi mukayese etsin! Yalnız akıl
ve mantık denen şeylere bırakma onu! Sabırlı, derde dayanıklı olsun! İradesi
çelik gibi olsun! Dönek Türk yaratma! Türkleri maymun iştahlı yapma! Türk daima
ihtiyatla adım atsın! Kimsenin tatlı diline inanmasın! Kimseye emniyet olmasın!
Çalışma zekadan üstün bir kıymet olduğundan, Tanrı, sen Türk’ü çalışkan et!
Türk’ün ömrü çalışma ile geçsin! Ona daima çalışma aşkı ver! Hele elbirliği ile
çalışmayı adet etsin! Türk’e her milletinkinden üstün zeka ver! Zeka ve
çalışma; ikisi bir arada olunca Türk’ün önünde durulmaz! Milli büyüklüğün tek
şartı yüksek ideal, buna alışmak için de yüksek ahlak, fedakarlık ve sebat
lazım olduğundan Türkleri ahlaklı, sebatlı ve fedai kıl! Tanrı, Türk’ler isen
kendi elinle birleştir ve her şeyden evvel ruhları birleşsin! Onları tek bir
kafa gibi birleştirici kültür sahibi et! Türk’ü töresine sadık kıl. Türk budunu: Biliniz ki atalar töresi asırların tecrübesi
ile husule gelmiş büyük bir hikmettir. Tanrı
beni töreye dokunmaktan ve dokundurmaktan sakladı ve saklasın! Ulu
Tanrı, Türk Milletini lafçı değil, elinden iş gelir insanlar et! Bir şey
söylemek vazife yapmak değildir. Onu fiilen yapmak ve yaptırmanın vazife olduğunu
beyinlerine sok! Güzel
Tanrı, sana hepsinden çok yalvardığım şudur: Türk’ü dalkavukluktan kurtar!
Dalkavukluk ve emsali vasıtalara zengin olmaktan koru! Türk’e kötü para hırsı
verme! Dalkavukları yok et! Aman
Tanrı, Türk aile, töre ve disiplinini her şeyden evvel koru! Türk toprağında
hürler yaşasın. Adaletten başka bir şey hüküm sürmesin! Sen Türk’e tabii
şeylere tabiata karşı sevgi ver! Türk Yurdunda yoksulluk o kadar azalsın ki
fakirlik suç sayılsın! Acunu
Yaratan Yüce Tanrı, Türk’e insaniyetten evvel Türk Milletini düşündür.
İnsanların insaniyet dedikleri şey göz boyamak için icat edilmiş bir boyadır.
İnsaniyet maskesi taşıyan öyle milletler vardır ki maskelerinin altında
canavarlar yaşar. İnsaniyeti gören olmadı. Tanrı, Türk’e sağlam, sürekli irade
ver! Güçlüklerde, sabrını, tahammülünü aynı zamanda gayretini arttır! Ona esas
seciye olarak vazife muhabbeti ve mesuliyet duygusu ver! Mesuliyeti Türk
Yurdundan eksik etme! En büyük kuvvetin Türklük aşısı olduğunu Türk’e öğret! Tanrı,
Türkçe konuşulan, Türk’e yurtluk etmiş olan yerleri kıyamete kadar Türk’ün
hükmü altında bırak! Oğuz Kağan’ın bu büyük duasından sonra bana, bize, hepimize amin demek
düşüyor… |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
TÜRK DEVLETLER TEŞKİLATI - 19/11/2024 |
TÜRK DEVLETLER TEŞKİLATI |
TÜRKİSTAN SALT KAZAKİSTAN’DA BİR KENT DEĞİL BÜYÜK BİR COĞRAFYADIR - 15/11/2024 |
TÜRKİSTAN SALT KAZAKİSTAN’DA BİR KENT DEĞİL BÜYÜK BİR COĞRAFYADIR |
Dünya Liderleri ATATÜRK İÇİN NELER DEDİLER?... - 08/11/2024 |
Dünya Liderleri ATATÜRK İÇİN NELER DEDİLER?... |
BİLGE KAĞAN - 25/10/2024 |
BİLGE KAĞAN |
KIRGIZİSTAN MİLLÎ OZANI TOKTOGUL 160. YAŞINDA - 04/10/2024 |
KIRGIZİSTAN MİLLÎ OZANI TOKTOGUL 160. YAŞINDA |
ÖLÜMÜNÜN 500. YILDÖNÜMÜNDE ŞAH İSMAİL HATAYİ - 01/10/2024 |
(Ve Türk’ün Türk’ü kırdığı Çaldıran Savaşı) |
TÜRKLERİN EFSANEVİ ATASI DEDE KORKUT - 24/09/2024 |
TÜRKLERİN EFSANEVİ ATASI DEDE KORKUT |
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti 50 YAŞINDA - 20/09/2024 |
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti 50 YAŞINDA |
Tebrizli Türk MESUD PEZEŞKİYAN İran Cumhurbaşkanı Seçildi - 17/09/2024 |
Tebrizli Türk MESUD PEZEŞKİYAN İran Cumhurbaşkanı Seçildi |
Devamı |